Foruma Üye olduktan sonra "Aktivasyon-Şifre Belirleme Aşamasında Sorun Yaşayan Üyelerimiz
Foruma üye olurken "hotmail, outlook, msn" uzantılı bir mail adresi kullandıysanız size gönderdiğimiz aktivasyon-şifre belirleme e postası hesabınızdaki "gereksiz-spam" klasörüne düşmüş olabilir. Lütfen "gereksiz-spam" klasörünü kontrol ediniz. Destek için instagramdan @spearfishingturkey bize ulaşabilirsiniz.
Bügün size Serhat Odabaşıoğlu'ndan bahsedeceğim. Kendisini hiç tanımadım. Fakat yıllar önce aşağıya eklediğim yazıya rastladım internette, babasının olay günü neler yaşadığını anlattığı ve oğlundan bahsettiği yazısı. Beni en derin etkileyen yazılardan biridir, zaman zaman tekrar okurum. Babası Yusuf Bey'in internette dalan diğer zıpkıncıların bu olaydan ders çıkartması için bu satırları yazdığını okudum. Bende hem forumda Serhat anısına bir köşe olsun ve okuyanlar kendilerine benim çıkardığım gibi ders çıkartsınlar istedim hem de her okuyan Serhat ve kaybettiğimiz nicelerine bir rahmet eder ve dua gönderir düşüncesiyle aşağıdaki yazıyı buraya taşıdım.
Zaman olarak biraz daha geriye gitmeme izin verin. Oğlum Serhat Odabaşıoğlu 7 yaşından beri dalmaya alışıktı. Denize ve dalmaya âşıktı..
27 Aralık 2009’da Ege Üniversitesi Sualtı Rugby (UWR) oyuncusu oldu. Sualtı Rugby oyunu oğluma müthiş bir kondisyon, yüzme ve dalma konusunda kendine güven kazandırdı. 2010 yılı şubat ayında, bana kondisyonunun, su altında nefes tutma becerisinin ve dalma yeteneğinin çok arttığını bu sebepten derin dalamak istediğini söyledi. Ben de ona “Serhat sen tehlikeli oldun, bu sebepten senin tek başına dalmana izin veremem çünkü eğer bir şeyler ters giderse, seni kurtarabileceğimden emin değilim.”dedim.
Kazadan yaklaşık bir ay önce oğlumu Sualtı Rugby antrenmanına arabamızla götürürken aniden bana doğru dönerek “Baba bir gün denizde derin su baygınlığı geçirip titreyerek ölürsem ne hissedersin?” dedi. Ben” Serhat saçmalama” dedim ve o gülerek devam etti “Baba beni şöyle mezara yatırırsın, her şey unutulur gider.” Söylediği şey o anda çok rahatsız edici ve korkutucuydu.
Kaza günü sabah, rüyamda ailemle birlikte pis bir deredeymişiz ve sel geliyormuş. Bir şekilde kurtulmuşuz ve o anda annemi beyaz bir yatakta yatarken görüyorum. Anneme “Abim sağ mı “ diye sordum “Evet ”dedi. Sonra, “Ablam sağmı” diye sordum. Başını sallayarak “Hayır” dedi. “Ablamla son defa mı konuştum” diye sordum “Evet” diye başını salladı. Uyandım, saate baktın. Saat sabah 07.00 idi. Kahvaltımızı yaparken bu rüyayı konuştuk, oğlum dalma malzemelerini arabaya koyarak arabaya binmemi, dalmaya gideceğimizi söyledi. Bana verilen ilahi uyarıyı algılayamadım!
Araba kullanmayı da çok severdi, bu yüzden ona izin verdim. Arabayı park ettikten sonra sahile giderek dalış için hazırlandık. O gün için planımız sığ suda avlanmaktı, bu yüzden oğlum sığ suda dipte durabilmek için gerekli, fakat derin su için çok fazla olan miktarda ağırlık takmıştı.
1.5 kilometre sahil kenarından yüzerek kaza geçirdiğimiz noktaya gelene kadar avlandık. Kaza geçirdiğimiz yere gelince oğlum birden sahilden uzaklaşarak derin maviliklerin olduğu yere geldi. Ben hemen arkasından giderek yanına geldim. Birbirimizle konuşarak suya bakarken, küçük bir Akya balığı hızla gelerek birden altımızda durdu ve bize bakarak yüzgeçlerini salladı. Oğlum onu hemen vurdu. Ben, başarısını kutlamak için neşeyle bağırınca, susmamı, diğer büyük olanları korkutacağımı söyledi.
Birkaç derin nefes aldıktan sonra dalarak derin maviliklerde gözden kayboldu. Bir dakika, kırk beş saniye saydım ve oğlum tekrar gözükerek yukarı çıktı. Nefesini tekrar kazandıktan sonra bana “Baba iki şey zordu” dedi. “Birincisi yukarı çıkmak zordu, ikincisi, denizin dibi o kadar cazibeli ki, insan bırakmak istemiyor”
Oğluma “Serhat, dalgıçları öldüren şey, o cazibedir. Onun seni etkilemesine izin verme, hadi artık geri dönelim” dedim. “Peki baba! Biraz daha ilerleyip dönelim” dedi. Beş dakika gibi ilerledik ve oğlumun tekrar dalmak için hazırlandığını fark ettim. Başına dokunarak ne yaptığını sordum. “Baba dalacağım” dedi. “Hayır! Dalmana izin vermiyorum. Bu işin tehlikelerini biraz önce konuştuk. Oğlum ben artık yaşlandım, bir şey olursa seni kurtarabileceğimden emin değilim, kendime güvenmiyorum, bu iş çok tehlikeli ve bir şey olursa geri dönüşü yok. Biz yanarız, ailemiz biter” dedim. Yüzüme öğle bir yumuşak ve saf baktı ki ve “Baba ne olur bir kerecik güven, yemin ederim bir şey olmayacak, bir dalıp çıkacağım” dedi.
O anda, kadere yenildim. Oğlum Serhat son cevabımı beklemeden daldı. Arkasında baktım, kaldım. Onu neden zorla durdurmadığımı hala anlamıyorum. Sanki bir pencerenin arkasından bakar gibi seyrettim. Olayı iyi yönetemedim, eğer yönetebilseydim belki oğlum bugün hala izimle olabilirdi.
Bir dakika 25 saniye saydım ve derin maviliklerden çıkıp gelmeye başladı. Yüzü başka yöne doğruydu ama dönerek bana baktı ve göz göze geldik. Sonraki saniyede oğlum yüzeye 7 metrelerdeyken ağzından çıkan kabarcıkların fazlalaştığını gördüm, ilk anda bir mana veremedim. “Derin Su Bayılması” Kabarcıklar aniden başını kapladı. Ne olduğunu anlamıştım ama korkarak donmanın hiç zamanı değildi, benden başka oğluma yardım edebilecek kimse yoktu. Oğlumu gözden kaybetmeyerek ona doğru hemen daldım. Bir saniye gibi hareketsiz kaldı sonra vücudu şiddetle sarsılarak geriye doğru kasıldı ve baş aşağı bir taş gibi hızla batmaya başladı.
Koyu maviliklerde kaybolmadan hemen önce 12 metre derinlikte oğlumu paletlerinden yakaladım, önce durdurdum, sonra altına dalarak göğsünden ağırlık kemerinden yakalayarak yukarı çıkarmak için yüzmeye başladım. Böyle bir durumda ne yapacağımı bildiğim halde ikimizin de kemerlerini çözerek ikimizi de hafifletmeyi hatırlayamadım. Tüm dikkat yoğunluğumu oğlumu biran önce yüzeye çıkarmaya odaklamıştım. Oğlumu 10 metre kadar yukarı çekebildim, nefesim tükendi ve bitkinleştim. Bir nefes alma isteğim o kadar güçlüydü ki, nefes alırsam kendimi çok iyi hissedeceğimi düşündüm. Yüzeye 2 metre kadar yaklaşmıştık, havada uçan kuşları ve güneşi görebiliyordum, fakat oğlumu yukarı çekmeye gücüm yetmiyordu.
Orada öylece demir atmış gibi asılı kaldık, tüm çabama rağmen yukarı çıkamıyorduk. Artık oğlumu tutmakta zorlanıyordum, parmaklarım açılmak üzereydi. Diyaframım aniden atmaya başladı, kendimin de baygınlığın eşiğinde olduğunu biliyordum. Pes etmek istemedim ve olanca gücümle çırpınarak yukarı çıkmaya çalıştım ama olduğumuz yerde duruyorduk. Oğlumun ağırlığı beni aşağıya çekmeye başladı ve ben de yüzeye paralel yan yatar hale geldim ama hala yüzeye çıkmak için çabalıyordum. Neden olduğunu bilmiyorum? Birden çırpındım ve yüzeye çıkarak derin bir nefes aldım ve her şey karardı. Sanırım Samba geçirdim. Oğlumu elimden bıraktığım için kendimi asla af etmeyeceğim. Kaç nefes aldığımı hatırlamıyorum, aydınlık geri geldiğinde tekrar dalarak oğlumu yakalamak istedim ama yoktu. O kadarcık kısa zamanda kaybolup gitmişti… O andan sonra çok istememe rağmen, oğlumu kurtarabilecek durumda değildim, derine dalarak onu bulma imkânım ve yeteneğim olmadığını biliyordum. Oğlumu kaybetmiştim. Hayatta olmama rağmen o an hayatımın sonuydu.
Oğlum Serhat denize ve dalmaya o kadar âşıktı ki, o hayatını en sevdiği yerde kaybetti ve bir MELEK DALGIÇ oldu.
Tanrı bütün MELEK DALGIÇ’larla beraber olsun…
23 MAYIS 2010
Yusuf Serhat Odabasioglu
Bir baba için ne büyük bir acı ! Yukarıdaki satırları okurken okadar kasılmışımki boynum tutuldu. Allah rahmet eylesin 🙏 Serhat'ın Babası Yusuf Bey Allah size sabırlar versin. Sığ su bayılması gerçeğini akıllara kazıyan bu yazısı için kendisine teşekkür ederim. Lütfen limitlerimizi bilelim kendimize hakim olalım. Denizin şakası yok.